Ne kadar zorlanırsak zorlanalım oruç açıldığında evin içinde bir neşe oluşurdu… En büyük neşe kaynağımızda rahmetli babamın bir cugara yakışıyla bir ohlaması olurdu… Ablacığımla çok gülerdik. Babam maatba emekçisi olduğundan sanırım işi stresli geçerdi birde yemeğe düşkün olduğundan açlık konusunda sanırım biraz sıkıntı yaşardı… ama iftarda iki kaşık çorba ve bir cugara hayata dönderir ve evin içi rahat bir nefes alırdı.
Ramazan ayında misafir ağırlanırdı. Ama bizim evde her zaman sofrada bir tabak fazla konulurdu ya bir misafir gelirse düşüncesiyle.
Avrupada büyüdüğüm için kimse niye oruç tutuyorsun veya tutmuyorsun tartışmasıyla yaşamadım. Ama son dönem tutanlar tutmayanlar kavramını görmeye, konuşulmaya başlandı.
Tutan kendisi için tutuyor tutmayan da kendisi için tutmuyor… kime ne? Bekçilik kavramından bıkmadık gitti.
Ramazan eğlencelerini hatırlayan acaba kaç kişi kaldı?
Çok az…
Artık televizyonlar Ramazan hocalarıyla dolu… evet haklısınız oda olmalı… ama biraz eğlencenin de ruhsal zenginliğe katkısı olmalı…
Bir hacıvat karagöz atışması, Nurhan Damcıoğlu kantosu, İbişin Memişle didişmesinin kime ne zararı olur?
İnananların ve İslam aleminin Ramazan ayı hayırlı geçsin…
Dipnot 1: İnanmayanlar inanlara saygılı ve hoşgörülü davransın…
Dipnot 2: İnananlar inanmayanı yargılamasın… Sana ne? İnanmıyorsa inanmıyanın kendi sorunu…
Dipnot 3: Şu iftar yemeklerini yeniden düşünün… katılımcılar aynı… o para daha doğru yerlere gidebilir… örneğin….? neyse…
Dipnot 4: Facebook bir iftar yemek manzarası değil… sosyal medya ağı…
Dipnot 5: Sofranız bereketli olsun…
Vedat Gültekin